Selamlar Sevgili Okuyucu
Beklediğiniz selam mesajının bu saatte benden gelmesi, bazılarınızı üzdüğünü biliyorum. Beklentili kalp ağrılarımızı bir kenara bırakalım mı? Hiçbir sonuca ulaşmayacak varoluşsal sohbetlerimizin zamanı geldi. Hem beklemekten daha eğlenceli. Tabii bence 🙂
Şu sıralar farkındalık lafını çok duyuyorum. Sürekli farkındalıklar yaşayıp, farkındalık ritüelleriyle dans edip, farkındalık çalışmalarına birer içki ısmarlıyoruz. Hatta bu olayları yaşayanlar kendilerine bir kast sistemi yaratmışlar ve oradan, biz aciz insanlara farkındalık postları atıyorlar.
Tamam dalgayı bir kenara bırakmaya çalışacağım, benim için her ne kadar zor olsa da. Yani genel olarak bir akım var, şu bahsettiğim farkındalık olaylarıyla alakalı. Sözgelimi; insanlar toksik bir ilişkiyi bitirir bitirmez birden Carl Jung’a dönüşüveriyorlar ve bunu da her yerde yayın yapmaya başlıyorlar. Belki de amaçları çıkamadıkları dipsiz kuyularından bağ kurmaya çalışmalarıdır. Bilemiyorum. Aslında insanların, hayatları ve kendileriyle alakalı fark edişlerine ciddi ve sınırsız saygım var. Hep de öyle olacak. Fakat her şeyi popülerleştiren güruh, bunu da boktan bir seviyeye çekip bu müthiş huzurlu, mutluluk dolu tatminkâr süreçleriyle(!) alakalı halkı selamladıkları bir çatı katları var bulutların arasında.
Bu olaylar neşeli süreçler değiller. Bunun aksi iddia edilemez kanımca. Bu saygın grubun, farkındalıklarını neşeli anlatmalarının sebebi, bence yar kâr amaçlı (her zamanki gibi) ya da yine kendilerine tıpatıp benzeyen insanlar oluşturma ve güvenle uyuyabilme çabalarından kaynaklı. Zira bilirsiniz ki bilinmeyeni taşlayan,yakan, mağaramızdan kovduğumuz taraflarımız var yüzyıllardır. Basit bir örnek verelim hemen. Mesela herkese yalan söylenmiştir ve o yalan her ne olursa olsun fark edilmiştir. Bu basit örnekte bile, öğrenme-yüzleşme-devam etme süreçlerinin ne kadar zor olduğunu ve bu neşeli Budaların saçmaladıklarını anlayabiliriz.
Farkında olup, her şeyi sevgiyle kucaklayabilen iyileşmiş insanlar topluluğu kulağa masalsı gelse de gerçekçi değil. Değiller işte. Herkes ama herkes birbirinden farklı. Kimse ben değil, kimse sen de değil. Sen eşsiz ve teksin. Kimse senin yaşadıklarını yaşamadı. Yaşamış olsa bile senin verdiğin tepkileri, senin gibi vermedi. O yüzden benzersiz olmaya devam edeceksin, edeceğiz. Tek ve bir… Tanrı gibi. Yalnız ve eşsiz.
O yüzden her rahatlatıcı videoyu terapiye benzetmeyi ve her öğrendiğiniz şeyi farkındalık güruhuna katılmak için, bir bilet gibi kullanmayı kesin. Ya da kesmeyin. Sonuçta; kimseyi umursamadığımız, unutmayı seven, canımızın istediğini yapan toy tanrılarız. Anlamlandırma ateşine düşmüş toy tanrılar…
Eleştiri sesinizin hiç kısılmaması dileğiyle.
İyi Geceler Sevgili Okur😊