“Olmak istediğim her şeyi olmam,yaşamak istediğim bütün hayatları yaşamam mümkün değil.İstediğim bütün yetenekleri geliştirmem mümkün değil.İstememin nedeni ne peki? Hayatımda,olası bütün zihinsel ve fiziksel deneyimlerin her bir rengini,tonunu ve her çeşidini yaşamak istiyorum.” Sylvia Plath’ın, Günlükler kitabından bir alıntıyla başlıyor Gece Yarısı Kütüphanesi. Gizdökümcü şiirin seslerinden biri olan, Sylvia ablamızın yazısını görünce, kitap hakkında fazla iyi öngörülere kapıldım. Melankoliyi, manik depresifliği ve bunu bastırılamayacak bir güdüyle yazıya döken sevdiğim bir şairi ve korku filmlerine yer edecek türden intiharını da eklersek açıkcası karanlık bir roman bekliyordum. Okuduktan sonra -aman insanları ürkütmeyeyim ama depresif tayfaya da hitap edeyim- tarzında yazılan, bestseller kitabı olduğunu farkettim. Ölmeden önce insanlara, nasıl söz hakkı verilirse bende, bu kitabın söz hakkını verip, ondan sonra idam sehpasının tozunu almak hedefim.
Şöyle ki, hikayenin aksiyonu intiharın eşiğine gelen,hayatını çıkmazda gören, ana karakterimizin intiharıyla başlıyor. Daha sonra intihar anı yaşandığında, Nora (ana karakterimiz) , kendini bir kütüphanede bulur ve başka yaşamlarını, yani her seçiminden doğan diğer olasılıkları-ya da paralel evrenleri- denemeye başlar. Hatta bir yol göstericisi bile vardır bu Gece Yarısı Kütüphanesinde. Bir nevi araftadır. Gece yarısı mevzusu ise, kütüphanede saat 00:00’da durmuştur. Nora bir seçim yapana kadar, zaman bir saniye bile işlemez. Yalan söyleyemeyeceğim. Buraya kadar nasıl okuduğumu bilmiyorum. O karanlık depresiflik, alttan gelen felsefe temelli alt metnin yavaş yavaş bana göz kırptığını görüp, yükseldikçe yükseldim. Örneğin; Tel Teorisi bölümünde şöyle bir ifade vardı “Bilimsel olarak, kömürseniz kömür kalırdınız. Belki de hayattan alınması gereken esas ders buydu.” Aslında; popüler kültürün dayattığı, her gün ekranlardan bize pompalanan; “İstediğiniz her şey olabilirsiniz! İstediğiniz her şeyi yapabilirsiniz!”(!) mottolarının saçmalığını, tekmeleyen bir kabullenişti. İster bana pesimist deyin, ister realist. Ama içerlerde bir yerde, haklı olduğumu biliyorsunuz. Amacınız mutlu olmaksa ve bir bankacıyken mutluysanız, rock starı olmak sırf daha havalı diye bunu denemezsiniz. Ancak Nora’ya göre bu, kendine beceriksiz demenin ayrı bir yoluydu.
Uluslararası çok satan bir kitabın dilinin akıcı olması şaşırtmadı.Hatta okuma konusunda genel kitleye göre bir tık idmanlı olanlar sahil kitabı niyetiyle yanlarına alabilirler. O derece akıcı. Gayet net bir ifade tarzı olan Matt Haig, bu yönden Gece Yarısı Kütüphanesi‘ni sevdirdi. Sonuçta, az sözcükle çok şey anlatmak, gerçek bir yetenek işi olsa da, keşke bunu tekrara düşmeden yapsaydı. Kitabın yeni yaşamları deneyimleme kısmı, ana karaktere özel hızlandırılmış terapi süreci gibi geldi. Güzel noktalar vardı ama dikkatli okurlara özeldi. Ve bir süre sonra, yukarıda bahsettiğim tekrarlar başlıyor ve gidişattan Gece Yarısı Kütüphanesi‘nin sonunun çıkarımları kaçınılmaz oluyor. İlk başta tadını aldığım, insanın anlam arayışını göremedim. “Hadi ama bu bir kurtuluş hikayesi!” dediğinizi duyar gibiyim. Evet bende severim mutlu sonları. Ve yine evet, ilk sayfalarda durup düşünmelerim, Nora’nın hayat korkusunu yanı başımda hissetmelerim çok oldu. Fakat kitabın ilerleyişinde Matt Haig; insanın derin karanlık labirentlerini, güneşli bir çıkmaz sokağa indirgiyor. Açıkçası; bu kadar ses getirmesinin sebebi, insanı bir an duraklatıp -kimsenin durmaya zamanı olmadığı bu dünyada(!)- “Acaba benim ne gibi hayatlarım olurdu?” diye düşündürmesidir. Kurgusu kesinlikle övgüye değer. Yazarın insanı ruhunu aydınlatan, arada bir bize azıcık koklattığı sert gerçekci yanları, tabii ki mutlu sonla bitmesi, beni de etkiledi. İnsanı umutlandıran yapısıyla, özgüvenimizi okşayan tarafı da var. Her yanıyla naif, akıcı, size umut veren, ha bide şu sıralar teraspitinizden uzak kaldıysanız, severek okuyacağınız kitap. Gece Yarısı Kütüphanesi… Ancak kabul edelim, stratejik bir kitap. Bu pesimist dostunuzun kulaklarını çok çınlatın ama yeter ki tarafsız, şu anlattıklarımı bir kez daha düşünün.
Saygılar Sayın Okur.