İncelemeler

Martin Eden

Martin Eden-Jack London

Yalnız kalmak, tek olma hali, tekillik…

Çağımızın bireysellik yarışında, yukarıdaki kavramlar aşılmaya başlanmış durumlar. Artık insanlar tek başına tatile veya sinemaya gidince, üçüncü bir ayağı varmış gibi bakılmıyor. Evet! Sonunda toplum olarak, bu aşamayı da başarıyla geçtik gibi duruyor Sevgili Okur.  Peki ya bu durumda, kaçırdığımız ya da bilinçli olarak kaçmaya çalıştığımız, yalnızlık hissine ne oluyor? Gözlemlerime göre, şöyle bir durum söz konusu; tek başına yetebilme gücünü keşfedip, bunu hayatına yaymaya başlayınca kişi, kaçınılmaz yalnızlık duygusuyla karşı karşıya kalıyor. Bu durumda iki seçenek doğuyor. Ya bir adım atıp, o hissin bizi nereye götüreceğine izin vermek gerekiyor ya da hiç muhatap olamamak için, bir duvar örmemiz gerekiyor. Modern tabirle ‘ghostlamamız’ gerekecek yalnızlık hissini. Her bir insanın, dikkat dağıtma özelliğini hesaplayan bir denklem var mı bilmiyorum ama sosyal bir hesap yapmam gerekirse, ne kadar çok insan, o kadar çok dikkat dağıtıcı unsur demek. Örülecek duvarın malzemesi; insan, sıvası da sosyallik oluyor. Kaçan kişinin, o sosyalliğe ihtiyacı olup olmaması önemli değil ya da gerçekten isteyip istememesi… Sadece yalnızlık hissinden kaçmak amaç. Kapıya kadar gelip zile basmaktan korkan çocuklar gibi ya da tam meditasyon yapacakken, sosyal medyada güzel etkileşim alır deyip, güneşi selamlama reelsi eklemek gibi… Bu histen kaçmayı kesinlikle ayıplamıyorum zira çok ağır bedelleri olabiliyor. Güven problemleri, antisosyallik, kendinden nefret etme, depresyon hatta intihar. Peki bu evreyi geçersek ne oluyor? Burayı geçenler toplumun neresinde kalıyor? Henüz onlarla tanışmadım ama isterim. Bu insanları gözümde şöyle canlandırıyorum. Basit yaşamanın zevkini çıkaran, bilge, görünmezlik gücüne sahip insanlar gibi. Bölüm sonu büyücüsü gibi. Özeniyorum. Hiç bilmediğim bir yere ya da duruma, özenme fantezisi de gelişti bende anlayacağınız. Yıllardan sonra -o kadar bireysellik naraları atarken- ilk defa, bu duygunun içine kendimi bıraktım. Bu korkutucu, realist duruma ne kadar erken alışırsam o kadar iyi diyorum. Zira altmışlı yaşlarımda, bu yalnızlık hissine alışmaya çalışmaktansa takma dişlerimi yutmayı tercih edebileceğimi düşündüm. Sonuç olarak, hayat size dürüst siz de ona. Gayet özgürleştirici ve mücadelesi bol bir durum. Üstüne üstlük, korku ve kaygı ayrımı net olarak görebildiğim bir deneyim.

Peki biraz daha geriye saralım mı? Farkındalık, öğrenme, bireysellik, cesaret, tekrar öğrenme, yalnızlık hissi, kabullenme, bölüm sonu büyücüsü olma sıralamasından öncesine gidelim. Gözlerinizi kapatın ve devam edin. İlk çatlak ne zaman belirdi? İlk okulda öğretmeninizin size neden velet gibi davrandığını anlayamadığınızda mı -ki bir velettiniz-, yoksa genç bir yetişkin olmak için, kötü alışkanları reddetmek istemenizle mi?  Ya da sadece uzaklara baktığınızda, yumurta kabuğunuzdaki çatlakları anlamaya çalıştınız da, ilk adımlar böyle mi atıldı? Başka bir senaryo ise; sadece birisinin ya da birilerinin yanına/yerine yakışmak mı istediniz?  Yani birisinin yanına yakışmak için kendini baştan yaratma olayları… Görünüşte mantıklı gibi görünen bu durum bence, özünde safsatadan ibarettir. Sadece tetikleyici, harekete geçirici bir motivasyon kaynağı olabilir o kadar. Zira ulaşmak istediği yerde, durmaya çalıştığında o kişi, freni patlamış bir araba gibi olacağından, hedeflediği noktadan hızla geçer. Hatta bu küçük mesafenin, zamanında ona bu kadar uzak ve yüce gelmesini anlayamayacak bir hızda geçer. Jack London, Martin Eden’i işte böyle anlatır ya da kendini. Zira yarı-otobiyografik eser olduğunu öne süren Jack London Martin Eden’nin sıfırdan başlayan idealist proleterin yükselişi olarak kaleme almıştır. Kitabı okurken neresi kurgu, neresi gerçekten yaşanmış ayrımına pek varamayacağınız akıcı, yüksek sesli sosyalist düşünceler barındıran, bir dünya klasiği. Sonu öngörülebilir bir pesimistlikle biten Martin Eden eseri bana şunu sordurttu. Yumurta kabuğunuzdaki çatlakların nereden geldiğini anlamaya başladığınızda gözlerinizi yummak mıdır tek seçenek? Yoksa biraz daha o karanlıkta oturup, kapanış jeneriğinden sonraki sahneyi izleyip yola devam etmek midir doğru olan? Seçim bizlerin. Geriye kanatlanmak kalıyor sanırım.

Saygılar Sayın Okur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu