Momo
Bu dünyada, tavsiyesine uyulacak insanlar vardır ya da tavsiye verildiğinde, sadece gülümseyip geçilecek insanlar vardır. Neyse ki arkadaşım birinci katogoriye giriyordu. En azından kitaplar konusunda:)). Ve ona binlerce teşekkür ki, favori çocuk kitabımı buldum. Ne Şeker Portakalı ne de Küçük Prens. Sadece Momo. Michael Ende’nin 1970 lerde yazdığı, hem çocuk kitabı hemde yetişkin kitabı. Ya da kendisinin de dediği gibi “8 ve 80 yaşındaki tüm çocuklar için” Momo. Aslında bu kitabın, bu kadar ünlü olmasından kaynaklı; alınıp, okunup ve sövülmüş bir çok foruma rastladım. Micheal Ende’nin Momusu, sosyal medyada özellikle, son yıllarda çok ses getirdi. Çoğu kötü yorumcunun; kitabın, çocuk kitabı olduğunu bilmediğini fark ettim. Tamam, bu kadarını bende beklemiyordum. Sonuçta, kitabın ülkemizdeki son baskısının kapağının iç yüzünde, masal olduğunu yazan bir kısım var. Güzel bir masalcının dediği gibi; masallar çocukları uyutmak, yetişkinleri uyandırmak içindir. İnternete ve hayata baktığımda anlaşılan bazı yetişkinleri uyandıracak güçte değilmiş Momo.
Materyalizmi, gelişen sosyo-ekonomik hayatı, bununla beraber evrimleşen insan hayatını, o kadar naif bir biçimde eleştirmiş ki… Çoğu insanın ‘yaaa bu kitap çok sıkıcıydı’ demesini anlıyorum. Anlıyorum, çünkü bu kitap için mevcut bir eleştirel bakış açısı, bize dayatılan hayat doğrularını biraz sorgulayan taraflar gerektiriyor. Bugün spoiler içeren kitap eleştirisi değil; bu kitabın yankılarını; gerek gerçek hayatta, gerek sanal alemde,gerekte kendi içimde araştırırken, insanlığın her gün biraz daha moronlaştığını düşündüren bir isyan yazısı. Aslında bunu yazmamın bir başka nedeni de ‘Hayır! Yalnız değilim.’ düşüncesi.
Kitabın ismini alan, Momo adlı küçük kız çocuğuna zamanın ne olduğu sorulduğunda cevabı şu oluyor; Belki de hep var olduğu için duyulmayan bir müzik gibidir. Zaman… İlk başta boş kalmayalım diye her bir alanımıza başka uğraşlar soktular. Ve buna modernite dediler. Dahası, bu o kadar büyük çoğunluğa uygulandı ki, -sürü psikolojisi işte ne yaparsın- diyerek çocuk,yaşlı demeden sanki sonunu merak ettiğimiz bir sergi gibi modernizm kapısından içeri girdik. Yıllar geçtikçe, aslında hiçte ihtiyacımız olmayan şeyler, ihtiyacımız haline geldi. Herkes bağımlıydı ama kimse hangi uyuşturucuya bunu bilmiyordu. Arada uyananlar oldu bu durumdan. Ahh! Tabii ki kapitalizm durmadı ve bunu da kendi lehine çevirdi. “İç Dünyamıza Geri Dönelim! Yoga. Evinizi 5 Ürünle Minimalize Edin! Vegan olmalıyız!’ gibi başlıklar altında o kadar çok şey türedi ve o kadar paralar harcandı ki! Ve harcanıyor. Amaç ne? Tüketmek. Sadece ve sadece tüketmek. İç dünyamızı dinginleştirmek için yoga öğretisinde, genelde ruhumuzun eğitimi karşılığında, bedenini feda etmen gerektiği yazılıp çizilmiştir. Sado-mazo tarikatlarından bahsetmiyorum. Lütfen sevgili okur çirkinleşmeyelim. Her neyse. Yani bedenini eğitirsin, egolarından kurtulursun gibi birçok uygulama var. Hiç bir zaman bu işte uzman olmadım. Fakat ilk defa yoga yapan ve iç huzur ile alakalı bir reels gördüğümde kahkaha attığı hatırlıyorum. İç huzur evet ve bunu onay almak için sosyal medyaya mı koyuyorsun? Hadi ama! Şunları diyenleriniz olacak “Ama çoğu insana yol gösterici oluyor.” Yani o reelsi anasayfasında görmesede, kendine bir yol gösterici arıyorsa, o kişi bulur o yüzden bu zırvalıkları boşverin. Zaten birçok problem, burada başlamıyor mu? Aslında hiç hazır olmadığımız deneyimlere ya da hayatlara sırf önümüze düştü, özendik veya egomuzun ağzı sulandı diye bu bok çukuruna düşmedik mi? Sakın bunları yazıyorum diye masum olduğumu düşünmeyin. Bu batağın dibini sıyırmışlığım var. Fakat son bir yıldır rehabilitasyon sürecinde gibi hayal edebilirsiniz beni. Son olarak, zamanın yetememe hissi,tükenmişlik,her şeye geç kalma hisleri etrafınızı sararak gayet nahoş akraba kucaklaşması yapıyorlarsa; üzülmeyin son zamanlarda herkes böyle hissediyor. Çünkü bünyemiz ihtiyacımız olandan çok fazlasına yetişmeye veya yetmeye çalışıyor. Aslında zamanımız az değil, ihtiyacımız zannettiğimiz şeyler fazla.O yüzden durup o her zaman etrafımızda olan zaman şarkısını duymaya çalışarak işe başlayabiliriz. O her zaman orada, yüzyıllardır aynı, sadece durup, kulak verilmesine ihtiyacı var.
Ha kitap vardı dimi.Momo.İşte yukarıda yazdıklarımın masalsı çorbası ama Michelin Yıldızı’na sahip bir şefin yaptığı çorba. Okuyun.
Saygılar Sevgili Okur.
^^ İşte bu beyaz sokağın sırrı buydu:İnsan ne kadar yavaş hareket ederse o kadar hızla
ilerliyordu.Ama aksine,ne kadar acele ederse de o kadar güç ilerliyordu.^^