Simyacı
Sebebini bilmediğim bir şekilde bu kitaptan hep kaçtım ve nereye koyacağımı bilemediğim, tozlanmasına da izin veremediğim bir eser. Az ve öz hikayeler ne kadar tatlı gelse de,hali hazırda her yerde avaz avaz duyduğumuz konuların az ve öz hali, buna dahil midir?
Ne 1988 yılında yayınlanmış olması, ne de en fazla dile çevrilen kitap olarak Guinness’e girmesi ilgimi çekti. Yazarın hala ölmemiş ve bir bloğu olması da çok ilgimi çekmedi (tamam bloğunun olmasına biraz şaşırdım, sonuçta adam 70 küsür yaşında. Her neyse). Sadece kalemimi tahrik eden, yazarın ailesi akıl sağlığının bozuk olduğu iddiasıyla üç kere akıl hastanesine yatırmış olmaları. Hatta yazar,Veronika Ölmek İstiyor kitabını hastanedeki anılarından esinlendiğini söylemiş. İşte Paulo Coelho’nun Simyacı adlı kitabının bendeki yolculuğu böyle başladı. Portekiz’in bağrından kopup gelen,kişisel menkıbeyi hayatımıza sokup, sanki hayattaki anlam arayışımız zaten azmamış gibi bir de Simyacı’yla Türk halkının bir numaralı kitabı haline gelmeyi başarmış.O kadar ki, bu kitaba kötü söz edeni terlikle kovalayan arkadaşlara bile rastlanabilir.
Romandan daha çok romacık gibi gelen; öykü kitabı olarak içimde yer eden, bir çırpıda okunacak ama her şeyin tekliğine inanmayanların ne yapacağını pek çözemediğim bir kitap. Zira her şeyin tek ve bir olduğunu, aynı elden çıktığını, ancak bu güce yürekten inanırsanız evrenin kişisel amacınıza hizmet edeceğini hikayeleştiren hafif fantastik dünya. Ek olarak manevi ve maddi anlamda var olmayı, kitabın temellerini sarmalamış halde bulabiliriz.Benim takıldığım yer ise; hiç yabancı olmadığımız felsefeler,dünya görüşleri içeriyor. Birkaç alıntı yapmak istiyorum ve biraz içimdekileri dökmek.
-Bir düşün gerçekleşmesini bir tek şey olanaksız kılar: başarısızlığa uğrama korkusu.
-Umutsuzluğa teslim olma…Yoksa yüreğinle konuşmana engel olur .
-Bir tek öğrenme yöntemi vardır…Eylem yöntemi.
-Değeri bilinmeyen her lütuf felakete dönüşüyor.
-Bulduğun şey, saf maddeden yapılmışsa hiçbir zaman çürümeyecektir. Ve oraya bir gün geri döneceksin. Bir yıldız patlaması gibi anlık bir ışıktan başka bir şey değilse o zaman geri dönüşünde hiçbir şey bulamayacaksın. Gene de en azından bir ışık patlaması görmüş olacaksın. Yalnızca bu bile, yaşamış olmanın zahmetine değer.
Haksız olmayan ve aşina olduğumuz bu alıntılar eminim yabancı gelmemiştir.Bunlar artık her yerde duyduğumuz, zaman zaman sismik anksiyeteler getiren felsefeler… Çünkü insan bazen; içinde yaşadığımız kaotik ortamda, pes etmemize bile izin vermeyen felsefeleri gelişine sert bir tekmeyle geri yerine yollayası geliyor. Ve eylem yönteminin herkesin hak vereceğine bahse girerim ya da kullanılmayan tanrısal hediyelerin felakete dönüşeceğine. Ve yine bahse girerim ki; banka hesaplarındaki soğuk, başında rakam olmayan sıfırların kazanacağına. İsterseniz karamsar deyin ama bu gibi kitapları; insanları avutmak için gönderilen yetersiz ve geri çevrilemeyen yardım paralarına benzetiyorum. Diğer bir konuya gelecek olursak “her şeyin tek ve bir olduğu” inancı ülkemizde alışıldık,saygı duyulan bir inanış olduğu için, bu kitabın her evde bulunmasını daha iyi anlamış oldum.Tabii ki koca bir ama koymam gerek -çünkü bunu yapmayı severim-. Naçizane kitabımız, beyinde arbedeler yaşatmaz, yalın ve anlaşılır diliyle huzur bulup, yüz seksen küsür sayfayı saatler içinde bitirebilirsiniz. Severek okudum. Nane çayı ile tüketilmesi tavsiye edilir.
Sevgiler Sayın Okur.